1950’li yıllarda önceki yıllara oranla daha özgürlükçü bir ortamın oluşmasıyla Türk sanatı Batı’daki güncel sanat gelişmelerini daha kolay takip edebilmiştir. Türk sanatçılar, daha önce Batı’daki akımlardan etkilenerek sanatta deformasyon uygulamışlardır ama kişisel eğilimlerine göre farklı yönler araştırmaları 1950 dönemi ve sonrasında olmuştur[1]. Türkiye’de ilk soyut girişimler geometrik nonfigüratif çerçeve içinde gelişmiştir. Renk soyutlama mantığıysa ilk defa Müstakiller ve d grubu’nda görülmeye başlamıştır. Ancak fovizm, Köprü ya da Mavi Süvari gruplarındaki gibi renk soyutlamasına dayanan dışavurumcu anlayışlar Türk sanatında pek yankı yapmamıştır. Renk soyutlamasına geçişteki gecikmenin, lirik nonfigüratif anlayışının geç kalmasına neden olduğu kabul edilebilir. Türk sanatında soyut eğilimlerin sınıflandırılması şu şekildedir: Geometrik soyutlamacılar, lirik soyutlamacılar, geometrik nonfigüratifler, lirik nonfigüratifler. Bu sınıflandırma içinde yer alan sanatçılardan, kesin olarak tek bir soyut anlayış içinde çalışmalarını sürdüren azdır.
Geometrik Soyutlamacılar
Türkiye’de geometrik eğilimlerin ilk gelişimi, 1930’lara doğru başlamıştır. d grubu sanatçılarından Cemal Tollu ve Nurullah Berk gibi sanatçıların doğayı geometrik özetlemeleri biçiminde görülmüştür. Bu çalışmalarda daha çok konstrüktif ve kübik geometrik deformasyonlar olmuştur. Doğayı geometrik özetlemenin yanında Türk resim sanatında figürü, geometrik bir özetlemeyle soyutlayan geometrik soyutlamacılar, ilk soyut eseri verenler olmamışlardır. Örneğin Ferruh Başağa 1947’deki Aşk adlı eserinde, modleyi bırakmasına karşın, figürü resminin ana konusu olarak muhafaza ediyordu.
Hamit Görele de büyük, düz yüzeyler haline getirdiği sembolik nesne biçimlerini tuval yüzeyine dağıtarak bir çeşit düzenleme yapmıştır. Yazdığı yazılarda da rengin önemine işaret etmekle birlikte, resimlerinde geometrik olarak soyutlanmış biçim renkten ağır basmıştır. Görele’nin çalışmalarında nesne renkleri dikkate alınmamış, yalnız salt renklerle kesin sınırlı geometrik biçimlerin içi doldurulmuştur. Ayrıca, tuval yüzeyinde görülen biçimler çalışma sırasında belirmiş değil, daha çok araştırılmadan benimsenmiş biçimler olarak ele alınmıştır[2].
Geometrik soyut sanatın, geleneksel Türk süsleme ve yazı sanatlarıyla biçimsel ilgisinin kurulması, araştırmaların öncelikle bu yönde başlamasında etkili olmuştur. Bunun nedeni Türk resminin buradan hareketle yaratılacağı düşüncesi olup birçok sanatçıyı soyut sanata katılma çabası içine sokmuş ve coşkulu uygulamalara başlanmıştır.
Türkiye’de, gelişimi 1930’larda olan geometrik soyutlamalar, tam anlamda 1950 ve sonrasında yapılmıştır. İlk olarak gerçek anlamda geometrik, geometrik nonfigüratif resmin ortaya çıkması, nonfigüratif resmin ve bu kavramın tartışılması da 1950’li yıllardan sonra olmuştur.
Geometrik soyutlamacı yaklaşım içinde olan sanatçılar:
Lirik Soyutlamacılar
Resimsel lirizm, sanatçının iç dünyasındaki fırtınaların bir dışa vuruşu olmuştur. İfadenin malzemesi de boya ve fırçalardır. Belli bir şiirsellikle bilinçaltının malzemeyle tuvale yansıtılmasıdır.
Lirizmin önemi; sanatçı çerçevesindeki görüntüleri değil, kendi iç dünyasındaki biçimlemelerdir. Lirik soyutlamada doğasal bir motiften hareket edilir. Bu bir çocuk, bir kadın, bir doğa görüntüsü, renkli nesneler ya da hareketli bir figür biçiminin etkisi, sanatçı için bir çıkış noktası olabilmektedir[3]. Belirli bir dışavurum içermelidir. Her sanatçının kendine ait paleti olmalıdır çünkü resim duyguların yansımasıdır. Türkiye’de lirik soyutlamacılara örnek olarak;
Geometrik Nonfigüratifler
Geometrik nonfigüratif eğilimin Türk sanatının içindeki hali, Batı’dakinden farklı olduğu gibi; gösterdiği gelişim de alınıp getirildiği yerden farklı olmuştur. Batı’da, Picasso (1881-1973) ve Braque (1882-1963) kübizminin yolundan soyuta varılmıştır. Dolaylı olarak, kübizmde nesne, biçim olarak zorlanıp parçalanmasına rağmen, resimde, görüntüye dayanan konu terk edilmemiştir. Bu nedenle, kübizmi yaratanlar arasında, geometrik nonfigüratif tek bir eser verene bile rastlanmamıştır. Batı’daki salt soyut anlatıma, nesnenin renk yoluyla parçalanarak varıldığına daha önce değinilmiştir. Ayrıca Türk sanatında, bu yolda bir oluşum olmamıştır.
Ankara ve İstanbul’da bu anlayışın bir moda etkisi içinde, 1953’lerde aniden Batı’daki yaygınlığına paralel olarak benimsenip ithal edilmiştir. Örneklerin çözümlenmesi, bu yargıyı doğrulamaktadır. Bu nedenle Türk soyut sanatında rengin, nonfigüratifanlayışın oluşumunda yarattığı ilginç olaylar yaşanmadan, aniden soyut çalışmalar yapılmıştır. Hem de yazınsal lirik bir figüratifle değil, Batı’da çok sonra oluşan geometrik nonfigüratifle[4]. Ülkemizde geometrik nonfigüratif eserler veren sanatçıların başında;
- Şemsi Arel
- Sabri Berkel
- Adnan Çoker gelir.
Lirik Nonfigüratifler
Lirik soyut anlatım, yazısal özellikler taşır. Fransızların motifsel lekeciliğiyle Amerikalıların motifsiz, rastlantısal lekeciliği de gene bu anlayış içinde sınıflanır. Türk soyut sanatında lirik nonfigüratif resim yapanlarda bu iki değerlendirme de görülmüştür. Daha önce değinildiği gibi 1953’lerde Ankara ve İstanbul’da yapılan nonfigüratif çalışmalar, geometrik bir kuruluşu yansıtmaktaydı ve soyuta da böyle girilmişti. Türkiye’nin dışında bu anlayışa yani nonfigüratife giren ressamlarsa, Batı’daki gelişime uygun olarak lirik bir soyutlamadan ulaşmışlardı. Bu oluşum yolu, doğal, zorlamasız ve rengin nesneleri parçalayan yazınsal notlarıyla bunların bağlantılarının yarattığı resimsel dokuya dayanmıştır[5].
1945’lerde, Paris’e yerleşmiş ressamlardan Nejat Devrim ve Selim Turan, soyut resme yönelmişler, Fahrünnisa Zeit de 1948’de ilk soyut resmini yapmıştır. Bu ressamlardan ilk ikisinin Paris’te Musée d Art Moderne’de yer aldıkları bilinmektedir. Nejat Devrim’in Knaraus Lexikon’da yer alan açıklaması ilgi çekicidir. Nejat Devrim parçalama işlemine, ilk girişimden hiçbir şey kalmayıncaya değin devam edilmesi görüşünde olmuştur. Hatta bu parçalama işlemine “çılgınlığa varıncaya değin” devam edilmesini gerekli görmüş ve resimlerinde de bu görüşün uygulandığı saptanabilmiştir.
Tuval yüzeyinde bir çeşit savaşçı durumunda görünen o, boyasal öğelerin, durulup motifsel bir görüntü almasına değin çalışmasını sürdürmüştür. Kısacası onun lirik anlatımı, bir çeşit didinmeye, tahribe, parçalanmaya dayanmaktadır. Eğer bu çalışmalarının daha 1945’lerde başladığı dikkate alınırsa, onun ve Selim Turan’ın, Türk soyut sananındaki ilk lirik nonfigüratifler oldukları ortaya çıkar. Nejat’ın çalışmalarında bir ön fikrin, akılcı, taslakçı bir anlayışın ya da bir dış etkinin önemi olmayacağı, daha doğrusu yer alamayacağı açıktır. Nejat, bu görünüşün paralelinde gravürler de yapmıştır[6]. Ülkemizde lirik nonfigüratif eserler veren sanatçıların başında;
- Hakkı Anlı
- Nejad Devrim
- Hasan Kavruk
- Mübin Orhon gelir.
Dipnotlar
[1] Sezer Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1986), 246.
[2] Nurullah Berk, Adnan Turani, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi 2. Cilt, (İstanbul: Tiglat Basımevi, 1981), 175.
[3] Şeyda Şener, “20. Yüzyıl Soyutlama Sürecinde Geometrik Biçimlemenin Türk Resim Sanatın Yansıması”, (Yüksek Lisans Tezi. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010), 97.
[4] Kurt, Efe Korkut. “Çağdaş Türk Sanatında Soyut Resim” http://alanistanbul.com/turkce/wp-content/uploads/2010/08/7b.pdf. [01.12.2018], 31.
[5] Nurullah Berk, Adnan Turani, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi 2. Cilt, (İstanbul: Tiglat Basımevi, 1981), 213.
[6] Kurt, Efe Korkut. “Çağdaş Türk Sanatında Soyut Resim” http://alanistanbul.com/turkce/wp-content/uploads/2010/08/7b.pdf. [01.12.2018], 37.
Daha fazla içerik için tıklayınız.